![]() |
Hayatını Kaybeden Genç Akademisyen Ceren Damar |
2 Ocak Çarşamba günü üzücü bir haber düştü gündemlerimize:
Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi H.İ.H, final sınavında kopya çekerken
kendisini yakalayan ve resmi işlem gerçekleştiren danışmanı Ceren Damar’ı olaydan birkaç saat sonra
odasında vahşice katlediyor. Birkaç gündür bu elim hadisenin detaylarını haber
bültenlerinde izliyoruz. Katilin mezuniyete sayılı günleri kalmış ve belki de
aylar sonra bir duruşma salonunda cübbesiyle arzı endam edecek bir avukat,
adalet müessesi içerisinde görev alması muhtemel bir hakim/savcı olması son
derece ürpertici. Yaşanan bu kahredici olayın ardından aynı fakültenin bir
başka öğrencisinin içerisinde yer aldığı Whatsapp grubunda “Bu örnek hareket umarım sınavlarımıza yansır.
Herkese iyi çalışmalar.” şeklindeki mesajı karşı karşıya kaldığımız
kötülüğün ve pespayeliğin somut bir göstergesi.
Dün genç akademisyen gözyaşları içerisinde toprağa verilirken katil de
sorgusunun ardından tutuklanarak cezaevine gönderildi. Hukuki süreç temenni
ederim ki uzamadan ve katilin en ağır cezayı aldığı bir şekilde tamamlanır.
Elbette ki en ağır ceza da verilse gencecik bir insanın kayıp giden hayatı geri
gelmeyecek. 2010 yılında lisans öğrencisi olarak Çankaya Üniversitesi’ne adım
atan aynı fakültede lisans, yüksek lisans eğitimlerini tamamlayan, doktora
çalışmalarına devam eden ve bunların yanında fakültesinde araştırma görevlisi olarak da görev yapan gencecik bir insan işini hakkıyla yaptığı,
etik ilkelere bağlı kaldığı için bu saldırıya maruz kaldı.
Her gün onlarca görsele maruz kalıyor, birbirinden bağımsız
hadiselerin içerisinde buluyoruz kendimizi. Ülkece gündem zengini olduğumuzu
söylememiz herhalde yanlış bir beyan olmayacaktır. Yüreğimizi yakan,
duygularımızı allak bullak eden, zihnimizde depremler oluşturan, hüznü gelip
yanı başımıza bırakan her olay ve meseleyi; eğer hakkını vererek irdelemezsek,
gereken dersleri almayıp, karşılaştığımız durumlardan kendimize ev ödevleri çıkarmazsak
kuvvetli ihtimal tekrar gündemlerimizde bulacağız.
Bir üniversiteye kesici ve patlayıcı aletler nasıl
sokulabiliyor? Çankaya Üniversitesi bu soruyu etraflıca düşünmeli, araştırmalı,
ihmali olanları cezalandırmalıdır. Adaletin temini için çalışmayı kendisine
meslek edinmiş bir öğrenci nasıl sınavda kopya çekmeye tenezzül edebiliyor?
Hırsızlıkla eşdeğer olabilecek bu suçundan sonra nasıl yerin dibine girmez de
kendisinde bulduğu cesaretle görevini hakkıyla yapmanın derdinde olan bir
hocasına hesap sormaya gidebilir? Başta Milli Eğitim Bakanlığı olmak üzere tüm
eğitim camiasının, akademinin mutlaka peşine düşmesi gereken bir soru. Bir
yerlerde yanlışlıklar mı yapılıyor? 5
şık arasında doğru yanıtı bulabilen ama merhameti, büyüğe hürmeti, iradeli
davranmayı bir türlü başaramayan; hırsa, öfkeye, hileye, kolaycılığa,
tahammülsüzlüğe kolayca kendini kaptırabilen genç bireyler olarak nasıl
kurtulacağız bu halden? Az önce okuduklarımız büyük ölçüde ‘büyüklerimizin’
cevaplaması ve yerine getirmesi gereken sorumluluklar. Şimdi biz gençleri
ilgilendiren noktaya gelmek istiyorum.
![]() |
Ceren Damar'ın Eşi Levent Bey |
Menfur saldırı sonucu hayatını kaybeden Ceren Damar, yaklaşık 3 ay önce, Dış İşleri Bakanlığı’nda diplomat
olarak görev yapan Levent Şenel ile
hayatını birleştirmiş. Levent Bey eşi için Çankaya Üniversitesi’nde düzenlenen
törende bir konuşma gerçekleştirdi. Vakur
ama üzgün, metin ama bir o kadar da şaşkınlıkla, bu zor imtihanı yaşayan acılı eş esaslı ve
belki de her bir kelimesi üzerine durup düşünmemiz gereken cümleler sarf etti
konuşmasında: “Ceren, her zaman doğru bildiğini yapan, kurallara uyan, işini dört
dörtlük yapmaya çalışan bir insandı. Hiçbir zaman kimseye iftira atmaz, kimse
hakkında kötü konuşmazdı. Çok kıymetli bir bilim insanıydı. Hayat hiç umulmadık
anlarda tahmin edilemeyecek acılar yaşatabilmektedir. Hayat bunu kimi zaman 30
yaşında kimi zaman 50 kimi zaman 60 yaşında yaşatıyor. Ben bu acıyı 28 yaşında
yaşadım. Bu olay bana bir şey gösterdi. Ceren her zaman doğru bildiğini yapan,
kurallara uyan, işini dört dörtlük yapmaya çalışan bir insandı. Hiçbir zaman
kimseye iftira atmazdı. Hiçbir zaman kimse hakkında kötü konuşmazdı. İşini iyi
yapmaya çalışan kıymetli bir bilim insanıydı. Çok büyük bir acımız var. Biz her
zaman iyi olmalıyız, her zaman iyilikle hareket etmeliyiz. Benim eşim bir
eğitim şehididir. Bunun altını çizmek istiyorum. Görevini hakkıyla yapmaya
çalışırken bir azılı suçlu tarafından vurularak hayatını kaybetmiştir. Benim
genç arkadaşlarımdan küçük bir istirhamım var. Arkadaşlar, bunu söylemek benim
haddime düşmez ama iyi bir hukukçu, iyi bir mühendis, iyi bir doktor değil iyi
bir insan olmaya çalışın. En önemlisi bu. İnsanları sevin ve hiçbir zaman
kötülüğe kötülükle cevap vermeyin. Bu olayla da inşallah bu ülkede pek çok
konuda bir duyarlılık, farkındalık oluşacaktır.”
Levent Bey, konuşmasının son kısmında biz gençlere tüm
naifliği ve özellikle de eşini ‘kötü’ bir insana kurban etmiş birisi olarak
sesleniyor. Ders kitaplarında olmayan, müfredatta kendisine yer bulamamış, bir
üniversite öğrencisinin gözüyle AKTS’si dahi olmayan çarpıcı bir derten hepimiz
yükümlüyüz. Sabah uykulu bedenlerimizle düştüğümüz yollarda gün boyu
derslerimiz ya da işlerimizle uğraşıyoruz peki geri dönüp sığındığımız
evlerimizde günün sonunda kendimizle hesaplaşacak takatimiz kalıyor mu? Bugün
birisi bizim sözlerimizden zarar gördü mü? Bugün birisinin işini kolay eyledik
mi? Bugün bir derde ortak olduk, bir derdin ağır yükü altında ezilen birine
omuz verdik mi?
Akademik olarak üretken, mesleğinde aranılan veya bol sıfırlı
maaşlara sahip kişiler olabiliriz. Ortaya koyduklarımız, emeklerimizin ürünleri
toplumumuza mutluluk ve fayda sağlıyorsa ne mutlu. Mesleki unvanlarımızdan, sahip olduğumuz
forslardan ve aslında birer emanetçisi olduğumuz makamlarımızdan önce
unutmamalıyız ki birer insanız. Başta kendi bedenimiz ve duygu dünyamızla
bütünleşik ve barışık olmak daha sonra içerisinde varlığımızı sürdürdüğümüz
toplumun tüm kesimlerine aynı nazarla bakabilmek insanlığımızın gereklileri
arasında yer almaktadır.
Eski zamanlarda bir öğrenci üstadına gelerek, ‘efendim sizin söylediğiniz her şey kitleler üzerinde etkili oluyor, nedir bunun sırrı’ diye sormuş ve ‘ne söylüyorsam hissederek söylüyorum bu yüzden insanlarda sözlerimin tesiri oluyor’ cevabını almış. Levent Bey, kısa bir süre önce hayatını birleştirdiği eşinin tabutu başında belki de hayatının en zor diliminde bizlere esaslı dersler verdi. İyi olmanın, iyi kalmanın bedel ödemekten geçtiğini kötülüğün ancak bu yolla diz çöktürüleceğini bizlere hatırlattı. Sıfatlarımız ya da filtrelerin ötesinde birer insan olduğumuzu, sorumluluklarla yaşadığımızı bizlere tesirli bir halde anlattı Levent Bey; hissederek ve hissettirerek.
Elbette yetkililerin bu olaydan çıkaracakları ya da çıkarmayı
ihmal edecekleri dersler vardır. Biz bireyler olarak bu olayların yaşanmamasını
dileyecek, ilk anlarda üzüntü ve tepkilerimizi ifade edeceğiz. Peki ya sonra?
Levent Bey eşinin tabutu önünden bize ödev ve sorumluluğumuzu hatırlattı: Her
şeyden önce iyi birer insan olmalıyız. Kötülüğü ancak bu şekilde yeryüzünden
silip süpürürüz.
Genç akademisyen Ceren Damar’a Allah’tan rahmet, başta eşi
Levent Bey olmak üzere tüm ailesine sabırlar dilerim.
Sorumluluğum/uz büyük:
İyi birer insan olmak!