“Su içince geçer.”
“Derin nefes al-ver geçecek.”
“Gözlerini aç kapa rahatlayacaksın.”
“Fişi çıkar tak çalışacak.”
“Uyuyunca hiçbir şeyciğin kalmaz,uyu…”
“Sabah olunca her şey düzene girecek, gün aydınlansın.”
Ve en büyük yalan: “Bekle,bekleyince hiçbir sıkıntın
kalmayacak.” Kuru- boş sabır.
Acı çekiyoruz. Kaybetmişiz. Yüreğimizde
tsunamiler, beynimizdeki heyelanlar en şiddetlisinden meydana gelirken yapacak
bir şeyimiz yok.
Yalnızız. Beş şıkta
kendini arayan kadar yalnız, hastane koridorlarında sıra bekleyen kadar yalnız,
akşama pişirecek aşı olmayan beş çocuklu anne kadar yalnız, bombaları havai
fişek zanneden çocuklar kadar yalnız, yeni doğum yapmış dört yavru doğurmuş bir
sokak kedisi kadar yalnızız. Yalnızız ve bu hal üzerindeyken ;
umuttan,merhametten ve kazanmaktan pay almanın peşinde sürünüyoruz.
Geçecek ve her şey düzelecek derken
geçtikten ve her şeyin rutine bağladığından sonraki durumun belirsizliği de
bizi korkutuyor. Muğlaklık bizi bitiriyor.
Mesela; geçecek, düzeleceksin, kazanacaksın ne istiyorsun
demez kimse. Rahatlatmak için akıl vermez kimse. Uzun vadeli öneriler ve
kalkındırma planları hiç gündemimize gelmez, önemsemeyiz böyle şeyleri ve
kimseye bu yönde bir katkımız olmaz.
Çünkü biz hızlı çağın
hızlı insanlarıyız. Çünkü biz rekabetçi, bencil insanlarız. Çünkü biz hep
kendini üst mertebelerde gören insanlarız. Çünkü biz en acılı yaralarını daima
en kuytularında saklayan, güçlü rolü oynayan suskun insanlarız. Çünkü biz az
öven çok övülmeyi arzulayan nefislileriz. Çünkü biz, günü geçirmek ve gündelik
yaşamak üzerine yaşamayı yeğlemişleriz. Seçimimiz böyle.
Reçetelerimiz
günlük. Verdiğimiz akıllar- öğütler morfin etkisinde. Sözlerimiz iki saatlik,
bakışlarımız iki dakikalık, göz yaşımız iki saniyelik…
Hepimiz bir şeylerin
yoksuluyken, hislerimiz katılaşıyorken, merhametimiz valizini toplayıp ilk
uçakla bizi terk ediyorken, o her şeye bedel sıcak tebessümümüz artık “tebessüm
titreyişlerine “ dönüşüyorken, mazide boğulurken işimiz pek de kolay değil…
Elimizde esaslı
çözümler yok. Kurtarıcımız kendi sorunlarını çözerse belki bize de yardım eder.
– ki varsa böyle biri- Çünkü süper kahraman kontenjanımızı toplum olarak çoktan
doldurduk.
Bekleyelim ve kazanalım diyenlere inanmayacağız!
Sus kazan diyenlere inanmayacağız.
Ne yapalım buymuş diyenlere inanmayacağız.
Bu devran böyle gider diyenlere asla kanmayacağız.
Her nefislinin bir sıkıntısı bir eksiği var. Benim sıkıntım
yok diyenler yalancı. Sıkıntısı yokmuş gibi davrananlar aptal.
Şimdi ne yapacağız. Açıklayayım:
Bardağa dolu tarafından bakacağız. Sonra içeceğiz o bardaktaki
suyu ve serinleyeceğiz. Çok şükür diyeceğiz. İçimizi pozitif bakış açısıyla
dolduracağız. Ardından bize inanan ve aynı yolda yürümek istediğimizle düşelim
yollara, yürüyelim. Nereye mi? Başarıya?
Hep kazanmaya? Sürekli mutluluğa mı? Bilemiyorum.
İstikamet
“güzel hayaller ülkesi” … Yol nerede
biter, bilemiyorum...