18 Nisan 2013 Perşembe

ESASLI SIKINTILAR ve ESASLI SONRALAR (1)


 “Üfleyince geçecek.”
“Su içince geçer.”
“Derin nefes al-ver geçecek.”
“Gözlerini aç kapa rahatlayacaksın.”
“Fişi çıkar tak çalışacak.”
“Uyuyunca hiçbir şeyciğin kalmaz,uyu…”
“Sabah olunca her şey düzene girecek, gün aydınlansın.”
   Ve en büyük yalan: “Bekle,bekleyince hiçbir sıkıntın kalmayacak.” Kuru- boş sabır.
   Acı çekiyoruz. Kaybetmişiz. Yüreğimizde tsunamiler, beynimizdeki heyelanlar en şiddetlisinden meydana gelirken yapacak bir şeyimiz yok.
   Yalnızız. Beş şıkta kendini arayan kadar yalnız, hastane koridorlarında sıra bekleyen kadar yalnız, akşama pişirecek aşı olmayan beş çocuklu anne kadar yalnız, bombaları havai fişek zanneden çocuklar kadar yalnız, yeni doğum yapmış dört yavru doğurmuş bir sokak kedisi kadar yalnızız. Yalnızız ve bu hal üzerindeyken ; umuttan,merhametten ve kazanmaktan pay almanın peşinde sürünüyoruz.
    Geçecek ve her şey düzelecek derken geçtikten ve her şeyin rutine bağladığından sonraki durumun belirsizliği de bizi korkutuyor. Muğlaklık bizi bitiriyor.
Mesela; geçecek, düzeleceksin, kazanacaksın ne istiyorsun demez kimse. Rahatlatmak için akıl vermez kimse. Uzun vadeli öneriler ve kalkındırma planları hiç gündemimize gelmez, önemsemeyiz böyle şeyleri ve kimseye bu yönde bir katkımız olmaz.
Çünkü biz hızlı çağın hızlı insanlarıyız. Çünkü biz rekabetçi, bencil insanlarız. Çünkü biz hep kendini üst mertebelerde gören insanlarız. Çünkü biz en acılı yaralarını daima en kuytularında saklayan, güçlü rolü oynayan suskun insanlarız. Çünkü biz az öven çok övülmeyi arzulayan nefislileriz. Çünkü biz, günü geçirmek ve gündelik yaşamak üzerine yaşamayı yeğlemişleriz. Seçimimiz böyle.
  Reçetelerimiz günlük. Verdiğimiz akıllar- öğütler morfin etkisinde. Sözlerimiz iki saatlik, bakışlarımız iki dakikalık, göz yaşımız iki saniyelik
Hepimiz bir şeylerin yoksuluyken, hislerimiz katılaşıyorken, merhametimiz valizini toplayıp ilk uçakla bizi terk ediyorken, o her şeye bedel sıcak tebessümümüz artık “tebessüm titreyişlerine “ dönüşüyorken, mazide boğulurken işimiz pek de kolay değil…
 Elimizde esaslı çözümler yok. Kurtarıcımız kendi sorunlarını çözerse belki bize de yardım eder. – ki varsa böyle biri- Çünkü süper kahraman kontenjanımızı toplum olarak çoktan doldurduk.
Bekleyelim ve kazanalım diyenlere inanmayacağız!
Sus kazan diyenlere inanmayacağız.
Ne yapalım buymuş diyenlere inanmayacağız.
Bu devran böyle gider diyenlere asla kanmayacağız.
Her nefislinin bir sıkıntısı bir eksiği var. Benim sıkıntım yok diyenler yalancı. Sıkıntısı yokmuş gibi davrananlar aptal.
Şimdi ne yapacağız. Açıklayayım:
Bardağa dolu tarafından bakacağız. Sonra içeceğiz o bardaktaki suyu ve serinleyeceğiz. Çok şükür diyeceğiz. İçimizi pozitif bakış açısıyla dolduracağız. Ardından bize inanan ve aynı yolda yürümek istediğimizle düşelim yollara, yürüyelim. Nereye mi? Başarıya?  Hep kazanmaya? Sürekli mutluluğa mı? Bilemiyorum.
İstikamet “güzel hayaller ülkesi” …  Yol nerede biter, bilemiyorum...